GİRİŞ
Ticaret hayatında tescilli bir tasarım sahibinin, kendi tasarımına tecavüz edildiği iddiası ile tasarım tesciline tecavüzün durdurulması davası açtığını, davalı tarafın ise karşı dava ile cevap verdiği ve davacının tasarım tescilinin harcıalem olduğu veya yenilik vasfına veya ayırt edicilik vasfına sahip olmadığı iddiası ile karşı dava açtığını sıklıkla görmekteyiz. Hatta hemen hemen her tasarım tecavüzü davasına tasarım hükümsüzlüğü davası ile karşılık verildiği neredeyse rutin hale gelmiştir.
Bu makalemizde genellikle tasarıma tecavüzün durdurulması talebi ile başlayan hukuki sürece karşılık karşı tarafın “mütecaviz ürün aslında tasarım tescili almaması gereken bir üründür” düşüncesi ile açılan karşı davalardaki hukuki defileri anlatmaya çalışacağız.
Faydalı olması ümidiyle,
TASARIMLAR ÜZERİNE İNCELEME HAKKINDA KISA BİLGİ
Tasarım, bir ürünün tamamı veya bir parçasının çizgi, şekil, renk gibi insan duyularıyla algılanabilecek unsurlarının oluşturduğu dış görünümü olup tasarım hakkıyla korunan, ürünün bu özellikleri nedeniyle sahip olduğu estetik görünümünden kaynaklanan ekonomik değerdir.
Öyle ki, bu dış görünüm kişilerin satın alma tercihlerine etki edecek düzeyde önem arzetmekte ve insanların zevkine, estetik anlayışına göre ürünün fonksiyonel özelliklerinin bile öne geçebilen bir hal alabilmektedir. Örneğin, daha yüksek işlemciye sahip bir bilgisayar yerine daha düşük işlemcili ama estetik anlamda kişiye hitap eden bir bilgisayar hatta bazen daha pahalı olsa bile tercih nedeni olabilmektedir.
Estetik ve güzellik anlayışının ön planda olması, tasarımların aslında sınai değil fikri hukukun alanına girdiğini söyleyenler de haksız sayılmamakla birlikte Türk Hukukunda tasarımlar daha çok sınai ve ekonomik değerler elde etmeye yarayan eser kabul edildiği için sınai mülkiyetin kapsamında değerlendirilmek ve bu kapsamda korunmaktadır.
Tasarım, bir ürünün tümü veya bir parçasının ya da üzerindeki süslemenin çizgi, şekil, biçim, renk, malzeme veya yüzey dokusu gibi özelliklerinden kaynaklanan görünümüdür. O halde tamamen kişisel duygulara hitap etmektedir. BU HİTAP ETME MARKA KANUNUNDA OLDUĞU GİBİ ORTALAMA BİR TÜKETİCİ NEZDİNDE DEĞİL BİLİNÇLENDİRİLMİŞ BİR TÜKETİCİ NEZDİNDE YARATTIĞI FARKLILIK OLARAK TANIMLANMAKTADIR.
TASARIMIN TESCİLİ, HÜKÜMSÜZLÜĞÜ VE SİCİLDEN TERKİNİ
Tescil sistemi ülkemizde eleştirilere yol açmaktadır. Çünkü bir tasarım için tescil sistemi Türkiye’de araştırma yapılmadan ve başvuruya dayalı olarak İNCELEMESİZ TESCİL OLARAK yapılmaktadır. Bu ise tasarımların tecavüzünün yaygın olarak görülmesine yol açmaktadır. Ancak bu durum, tasarımlar için verilen emeklerin boşa gideceği anlamına da gelmemektedir. Çünkü tasarımın tecavüzü konusunda mahkemelerde tecavüz ve haksız rekabet davaları açılabilmekte ve tescil yapılsa dahi tescil aşamasında birtakım unsurları taşımadığı sonradan anlaşılan tasarımlar HÜKÜMSÜZLÜK KARARI İLE BİRLİKTE TESCİLDEN TERKİN EDİLEBİLMEKTEDİR. Tasarımın hükümsüzlüğü ise hükümsüzlük kararının verildiği yani hukuki işlemin kurulduğu andan itibaren GEÇMİYE YÖNELİK OLARAK hüküm ifade etmektedir. İstisnai durumlar kanunun 79/2 maddesinde sayılmıştır.
Tasarımın tanımı 6769 Sayılı Kanunun 55.maddesinde tanımlanmıştır.
Tasarım ve ürün
MADDE 55-
(1) Tasarım, ürünün tümü veya bir parçasının ya da üzerindeki süslemenin çizgi, şekil, biçim, renk, malzeme veya yüzey dokusu gibi özelliklerinden kaynaklanan görünümüdür.
(2) Ürün, bilgisayar programları hariç olmak üzere, endüstriyel yolla veya elle üretilen herhangi bir nesnenin yanı sıra birleşik bir ürün veya bu ürünü oluşturan parçaları, ambalaj gibi nesneleri, birden çok nesnenin bir arada algılanan sunumlarını, grafik sembolleri ve tipografik karakterleri ifade eder.
(3) Birleşik ürün, sökülüp takılma yoluyla değiştirilebilen veya yenilenebilen parçalardan oluşan üründür.
(4) Tasarım; bu Kanun hükümleri uyarınca tescil edilmiş olması hâlinde tescilli tasarım, ilk kez Türkiye’de kamuya sunulmuş olması hâlinde ise tescilsiz tasarım olarak korunur.
TASARIMLARIN TESCİLİNDE KRİTERLER
Tasarımlar, incelemesiz tescil edilirler ancak itiraz halinde tasarımların Türk Patent Ve Marka Kurumu nezdinde tescil edilmeden reddi mümkündür. Buna karşılık tescilli tasarımların hükümsüzlüğü için mahkemelerde dava açılabilir. Açılacak davaların konusu, tescilli tasarımın ASLINDA TESCİL EDİLMEMESİ GEREKEN BİR TASARIM olduğuna ilişkin talepler içermektedir. Bu taleplerin temel dayanağı ise sınai mülkiyet kanununda yer bulan tasarımların sahip olması gereken kriterlerdir.
Bir hükümsüzlük talebinde, yetkili mahkeme hükümsüzlüğe ilişkin davayı incelerken, öncelikle ve ağırlıklı olarak, yenilik ve ayırt edicilik kriterlerinin tescilli tasarımda mevcut olup olmadığına bakar. Bunun sebebi, özellikle Türkiye’de kişi ve kurumların yeni ve ayırt edici olmayan tasarımlarını tescil ettirip, rakiplerine karşı haksız tecavüz davaları açmaları neticesinde, karşı dava ile tasarımlarının hükümsüzlüğünün talep edilmesidir.
Yenilik ve ayırt edicilik MADDE 56-
(1) Tasarım yeni ve ayırt edici niteliğe sahip olması şartıyla bu Kanunla sağlanan haklar kapsamında korunur.
(2) Birleşik ürünün parçasının tasarımı, aşağıdaki şartları taşıyorsa yeni ve ayırt edici niteliğe sahip olduğu kabul edilir:
a) Parça birleşik ürüne takıldığında, birleşik ürünün normal kullanımında görünür durumda olmalıdır.
b) Parçanın görünür durumda olan özellikleri, yenilik ve ayırt edici nitelik şartlarını karşılamalıdır.
(3) Bu maddede yer alan normal kullanım; bakım, servis veya onarım işleri hariç olmak üzere, son kullanıcı tarafından kullanımı ifade eder.
(4) Bir tasarımın aynısı;
a) Tescilli tasarım için başvuru veya rüçhan tarihinden önce,
b) Tescilsiz tasarım için tasarımın kamuya ilk sunulduğu tarihten önce, dünyanın herhangi bir yerinde kamuya sunulmamış ise o tasarım yeni kabul edilir. Tasarımlar sadece küçük ayrıntılarda farklılık gösteriyorsa aynı kabul edilir.
(5) Bir tasarımın bilgilenmiş kullanıcı üzerinde bıraktığı genel izlenim;
a) Tescilli tasarım için başvuru veya rüçhan tarihinden önce,
b) Tescilsiz tasarım için tasarımın kamuya ilk sunulduğu tarihten önce, kamuya sunulmuş herhangi bir tasarımın aynı kullanıcı üzerinde yarattığı genel izlenimden farklı ise bu tasarımın ayırt edici niteliğe sahip olduğu kabul edilir.
(6) Ayırt edici niteliğin değerlendirilmesinde, tasarımcının tasarımı geliştirmede sahip olduğu seçenek özgürlüğünün derecesi dikkate alınır.
YENİLİK KRİTERİ
Kanuni durumun açıklanmasından sonra tasarımların tescilindeki kriterlerin en başında dünya çapında yenilik ve mutlak ve objektif yenilik kriterinin olduğunu söyleyebiliriz. Yani bir tasarım başvuru tarihinden veya rüçhan tarihinden önce dünyanın herhangi bir yerinde kamuya sunulmamış ise o tasarım yeni kabul edilecektir. Böylelikle Türk hukukunda tasarımların korunması için aranan yenilik düzeyi oldukça yüksek olarak belirlenmiştir. “Dünyanın hiçbir yerinde kamuya sunulmuş olmama” şartında ifadesini bulan mutlak yenilik kriteri gereği, başvuru tarihinden önce mevcut ve kamuya açıklanmış bir tasarımın aynısının başvuru sahibi tarafından tamamen habersiz olarak tasarlanmış dahi olsa ilkinden bağımsız olarak tasarlanmış ikinci tasarım yeni sayılamayacaktır.
AYIRT EDİCİLİK
Yenilik kriterini taşıyan bir tasarım için ayırt edicilik kriteri incelenir. Bunun için ise iki faktöre vurgu yapılır.
- Bilgilenmiş kullanıcı
- Tasarımın genel izlenimi
Ayrıca kıyaslama yapılırken izlenecek metod tasarımların farklılıklarından çok benzerliklerinin dikkate alınmasıdır.
Bu metodu uygularken tasarım hakkında bilgilenmiş bir kullanıcının fikirleri önem arzetmektedir ve tasarımın genel izlenimindeki benzerliklerin farklılıklardan daha fazla olması benzer tasarımlar olarak algılanmaktadır. Bir tasarımdaki küçük farklılıklar olması halinde benzerliğin olduğu kabul edilir.
Ayrıca, tasarımların meydana getirilmesinde SEÇENEK ÖZGÜRLÜĞÜ de önem arzetmektedir. Seçenek özgürlüğü kısıtlı tasarımlarda tasarımı farklı kılan BELİRGİN ÖZELLİKLER olması halinde tasarımlar farklı olarak kabul edilecektir.
Yine tasarımlarda önemli bir husus daha vardır ki, bir tasarım herhangi bir fonksiyon özelliğine sahip olmasa bile sanatsal özellikler barındırıyorsa bu tasarımın kullanıcı nezdinde farklı olduğu ve bu özelliğe sahip tasarıma FARKLI bir gözle bakılması gerektiği doktrinde vurgulanmaktadır.
Hatta bu tasarımların fikir ve sanat eserlerine mahsus korumaya da dahil edilebileceği ve böyle bir koruma tescilinin sınai mülkiyet hakkı kapsamındaki korumaya da halel getirmeyeceği belirtilmektedir. Daha fazlası ayırt edici işaretin marka olarak da tescil edilebileceği hususu gerçeğidir.
Kıyaslama yapılırken tasarımların bıraktıkları “genel izlenim” dikkate alınacaktır. Kıyaslama konusu yapılacak tasarımın; başvuru veya rüçhan tarihinde Türkiye’de veya dünyada herhangi bir yerde piyasaya sunulmuş olması veya Enstitü tarafından tescilli bir tasarım olarak yayınlanmış tasarımın koruma süresinin dolmamış olması gereklidir.
Dolayısıyla başvuru veya rüçhan tarihinde kamuya sunulmamış olan tasarımlarla, yine bu tarihten önce tescil edilmiş olup da koruma süreleri dolan tasarımlar ayırt edicilik testinde göz önünde bulundurulmayacaktır. (Ancak bu düşünce eleştiriler almaktadır.)
KORUMA KAPSAMI DIŞINDA KALAN HALLER
Koruma kapsamı ve koruma dışı hâller SMK 58 de açıklanmıştır. Kısaca,
MADDE 58-
(1) Tasarım sahibi, kendi tasarımına kıyasla ayırt edici niteliğe sahip olmayan tasarımlara karşı bu Kanundan doğan haklarını kullanabilir.
(2) Koruma kapsamının değerlendirilmesinde, tasarımcının tasarımı geliştirmede sahip olduğu seçenek özgürlüğünün derecesi dikkate alınır.
(3) Bu Kanun kapsamında sağlanan tasarım koruması, 5/12/1951 tarihli ve 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanununda aranan şartları taşıması hâlinde söz konusu Kanunla öngörülen korumaya halel getirmez.
(4) Aşağıda belirtilen hâller koruma kapsamı dışındadır: a) Kamu düzenine veya genel ahlaka aykırı tasarımlar. b) Ürünün teknik fonksiyonunun zorunlu kıldığı görünüm özellikleri. c) Tasarımın kullanıldığı veya uygulandığı ürünün, başka bir ürüne mekanik olarak monte edilmesi veya bağlanması için belirli biçim ve boyutlarda üretilmesi zorunlu ürünlerin görünüm özellikleri. ç) Paris Sözleşmesinin 2 nci mükerrer 6 ncı maddesi kapsamında yer alan hükümranlık alametleri ile bu kapsam dışında kalan ancak kamuyu ilgilendiren, dinî, tarihî ve kültürel değerler bakımından halka mal olmuş ve ilgili mercilerin tescil izni vermediği işaretlerin, armaların, nişanların veya adlandırmaların uygunsuz kullanımını içeren tasarımlar.
5) 56 ncı maddedeki şartları karşılamak kaydıyla farklı veya eş birimlerden oluşan modüler bir sistemde bu birimlerin birbirleriyle sonlu veya sonsuz olarak çeşitli biçimlerde bağlantı kurmasını sağlayan tasarımlar korumadan yararlanır.
Yukarıda görüldüğü gibi, koruma kapsamının değerlendirilmesinde, tasarımcının seçenek özgürlüğü dikkate alınır. Ürünün teknik fonksiyonunun zorunlu kıldığı görünüm özellikleri de bu koruma kapsamının dışındadır.
TASARIMIN HÜKÜMSÜZLÜĞÜ DAVALARI
Hükümsüzlük davası, patent ve marka ve tasarım hukukunda ortak bir prosedür olmakla birlikte, tasarımların tescili aşamasında sadece şekli inceleme yapılması, tasarım sahibinin karşılaşabileceği hükümsüzlük taleplerinin sayısının daha yüksek olmasına yol açmaktadır. Uygulamada hemen her somut olayda tasarım hakkına tecavüz edildiği gerekçesiyle dava açan tasarım sahibinin, karşılık davaya konu olan bir hükümsüzlük talebiyle karşılaştığı görülmektedir.
Hükümsüzlük davalarındaki kanuni dayanak SMK md. 77 de açıklanmıştır.
Hükümsüzlük hâlleri MADDE 77-
(1) Aşağıdaki hâllerde tasarımın hükümsüz sayılmasına mahkeme tarafından karar verilir: a) 55 inci maddenin birinci ve ikinci fıkralarında yer alan tanımlara uygun olmadığı, 56 ncı ve 57 nci maddelerde belirtilen şartları taşımadığı, 58 inci maddenin dördüncü fıkrası ve 64 üncü maddenin altıncı fıkrasının (c) bendi kapsamında olduğu, başvurunun kötüniyetle yapıldığı ve bir fikri mülkiyet hakkının yetkisiz kullanımını içerdiği ispat edilmişse. b) Hak sahipliğinin başka kişiye veya kişilere ait olduğu ispat edilmişse. c) Sonradan kamuya açıklanan aynı veya benzer nitelikteki bir tasarımın başvuru tarihi, tescilli bir tasarımın başvuru tarihinden önce ise.
(2) 64 üncü maddenin altıncı fıkrasının (b) ve (ç) bentleri ile fikri mülkiyet haklarının yetkisiz kullanımı gerekçesiyle tasarımın bir kısmına ilişkin hükümsüzlük talebinin kabul edilmesi hâlinde, o kısmın tescili hükümsüz kılınır. Kısmi hükümsüzlük sonucunda tescilin devamı için, kalan kısmın koruma şartlarını sağlaması ve tasarım kimliğini muhafaza etmesi şarttır.
Madde 64 ise, özü itibariyle tasarım olmayan, yeni olmayan, ayırt edicilik barındırmayan, kamu düzenine ve ahlakına aykırı tasarımların inceleme sırasında tescil edilmeyeceğinden bahseder.
Hükümsüzlük talebi SMK madde 78’de belirtildiği gibi istisna hâller dışında menfaati olanlar tarafından istenebilir. Bu talep, önceki hak sahipleri veya tasarım hakkına sahip kişiler tarafından ileri sürülebilir. Tasarımın hükümsüzlüğüne ilişkin olarak koruma süresince veya tasarım hakkının sona ermesini izleyen beş yıl içinde dava açılabilir. Hükümsüzlük davası, dava tarihinde sicilde tasarım sahibi olarak kayıtlı kişiye karşı açılır. Tasarım üzerinde sicilde hak sahibi olarak görülen kişilerin davaya katılabilmelerini sağlamak için ayrıca bu kişilere bildirim yapılır. Tescilsiz tasarımlarda hükümsüzlük davası, hak sahibi olduğunu iddia eden kişiye karşı açılır
Yine madde 79 da belirtildiği gibi tazminat talepleri saklı kalmak kaydıyla hükümsüzlük kararları geçmişe etkili olarak sonuç doğurur. İstisna haller kanunda sayılmıştır. Ayrıca hükümsüzlük herkese karşı hüküm doğurur. Karar Türk Patent Ve Marka Kurumuna resen gönderilir ve tescil terkin edilir terkin bültende yayınlanır.
TASARIM HÜKÜMSÜZLÜKLERİNDE YARGITAY KARARLARINI İRDELEME
1995 YILINDAN ÖNCESİNE AİT YARGITAY KARARLARI
Mülga Endüstriyel Tasarımların Korunmasına İlişkin 554 sayılı KHK‟nin 1995 yılında yürürlüğe girmesine kadar ki dönemde hukukumuzda tasarımlar genel hükümlere, özellikle de Türk Ticaret Kanunu‟nun haksız rekabete ilişkin hükümlerine göre korunmaktaydı. Yargıtay, bu dönemde verdiği kararlarında Türkiye‟de tescil edilemeyen, dolayısıyla da özel koruma altında bulunmayan tasarımların, bir başkası tarafından taklit edilmesi halinde TTK‟nun 56 vd. maddelerindeki haksız rekabet hükümlerini uygulamaktaydı. Bu hükümler çerçevesinde bir haksız rekabet eylemi bulunup bulunmadığının belirlenmesinde Yüksek Mahkeme‟nin özellikle üzerinde durduğu hususlar, taklit edildiği iddia edilen ürünlerin aynı şekilde üretilmelerinin teknik zorunluluktan kaynaklanıp kaynaklanmadığı ve iki tasarım arasındaki benzerliğin ürünler arası iltibasa yol açıp açmadığıdır. Teknik zorunluluktan kaynaklandığı sabit olan benzetmeler ile ayniyet veya büyük ölçüde benzerlik içeren birden fazla ürünün buna rağmen iltibasa yol açmadığı hallerde, haksız rekabetin bulunmadığına karar verilmekteydi. Teknik zorunluluk bulunmaksızın bir ürünün diğerine benzetildiği tesbit edilse bile önemli olan, ürünün alıcı çevresinde sırf bu şekil benzerliğine dayanılarak ürünlerin birbiri yerine satın alınıp alınmadığıdır. Bu noktada önemli olan, alıcının tercihini hangi kritere göre yaptığı olup, marka, kalite ve fiyat gibi unsurların göz önünde bulundurulup bulundurulmadığıdır. Dolayısıyla benzetmenin iltibasa yol açıp açmayacağının belirlenmesinde hedef kitle ürünün alıcı çevresi olup her somut olayda farklılık gösterecektir. Yargıtay, 1989 tarihli bir kararında iltibas nedeniyle bir ürünün diğeri yerine alınması sonucu alıcının aldandığını vurgulamaktadır. Eğer alıcı sadece şekil benzerliğine dayanarak bir ürünü diğerine tercih etmiyorsa, yani benzerlik, alım kararına etki etmiyorsa alıcının aldanmasından da söz edilemeyecektir. Yargıtay’ın tasarımlar arası benzetmenin teknik zorunluluktan kaynaklanmaması ve ürünler arası iltibasa yol açması şartlarına ilişkin takındığı kararlı tutum, yenilik ve özgünlük kriterlerinin belirlenmesinde yerini farklı uygulamalara bırakmıştır. Bazı kararlarda tasarımların haksız rekabet hükümleri çerçevesinde korunabilmesi için yeni ve orijinal olması gerektiği vurgulanırken, bazılarında sadece özgün olma koşulu aranmış, diğer bazılarında ise haksız rekabet hükümlerinin uygulanmasında bu unsurların varlığının şart olmadığı yönünde hüküm tesis edilmiştir. Yüksek Mahkeme‟nin bazı kararlarında yenilik ve iltibasa yol açma şartlarını birbiriyle bağlantılı olarak ele aldığı gözlemlenmektedir. Örneğin 1994 yılında verdiği bir kararında davacının ürünlerinin yurt dışında, özellikle uzak doğuda harcıalem olarak üretilmesi nedeniyle iltibas olanağının bulunmadığını vurgulamış ve ürünlerin ilk defa Türkiye’de imal edilmiş olmamaları nedeniyle davalı tarafından üretilmesinin haksız rekabet oluşturamayacağına hükmetmiştir.
(http://cv.ankara.edu.tr/duzenleme/kisisel/dosyalar/13052014133235.pdf)
YARGITAY KARARLARININ TASARIMIN HAKSIZ REKABETİ VE HÜKÜMSÜZLÜĞÜ DAVALARI KONUSUNDA 1995 SONRASI YERLEŞEN UYGULAMALARINDAKİ KRİTERLER
Yargıtay Kararları 1995 yılından sonra değişiklik göstermiştir. Özellikle tescilli tasarımlar yönünden verilen haksız rekabet kararlarını şu 4 şekilde açıklamak doğru olacaktır. Bu kriterler aynı zamanda hükümsüzlük davalarının da inceleme temelini teşkil eden kriterler olduğundan incelemeye değer görülmektedir.
- Teknik zorunluluktan kaynaklanan benzetme
- Ürünler arası benzerliğin karışıklığa (iltibas) yol açıp açmadığı
- Benzetmenin Derecesi
- Yenilik, Özgünlük ve iltibasa yol açma
Yukarıda başlıklar halinde sayılan kriterlerin uygulaması aşağıdaki şekilde açıklanabilir.
a) Teknik zorunluluk, ürünün belirli bir şekilde üretilmesini gerektiriyorsa bu benzerlikler haksız rekabet davalarında ve hükümsüzlük davalarında dikkate alınmalıdır. Örneğin oval yapılması gereken bir tasarım, bir başkasının oval tasarım yapmasına engel teşkil edemez. Bu geometrik şekil kimsenin tekelinde değildir.
b) Birbirine şeklen benzeyen ürünlerde tamamen farklı markalar kullanılmış olmasının veya ürünlerin ortalama tüketici nezdinde yeterince ayırt edilmesini sağlayacak tanıtıcı unsurların bulunmasının iltibasa yol açmayacağı Yargıtay kararlarında bulunmaktadır. Üreticinin bu iltibastan kaçınma çabaları da bir kriterdir. Örneğin, dış görünüş itibariyle asıl üründen gerek renk gerekse şekil açısından farklı seçenekleri seçme olasılığı varken ve böyle bir seçim fazla maliyete de yol açmayacakken asıl ürünün hemen hemen aynısının üretilmesi durumunda taklit eden tarafın, ürünler arasındaki görünüş benzerliğini ortadan kaldırmaya yönelik herhangi bir çabası olmadığına hükmedilmiştir. Görüldüğü gibi tasarım benzerliğini taklit eden firmaların marka benzerliklerinin de bir kriter olabileceğini Yargıtay kararlarında görmekteyiz. Fakat bu kriterin uygulanmasında Yargıtayın Haksız rekabet kavramında ortalama tüketici nezdinde dediği hususların tasarımların hükümsüzlüğünde “bilgilendirilmiş tüketici” olarak değerlendirildiği, dolayısıyla birtakım farklılıkların bilinçlendirilmiş tüketicide tercihleri etkileyebilecek ve satın alınması kararını etkileyebilecek durumda olması tasarımın FARKLI olduğu algısını verecektir.
c) Benzetmenin derecesi de tasarımların hükümsüzlüğünde dikkate alınmakta olup, kıyaslamalarda farklılıklardan çok benzerliklerin derecesi değerlendirilmektedir. Benzerliklerin çok olması tasarımların benzer olduğu için karine teşkil eder.
d) Yeni olmayan ve özgün olmayan tasarımlar hükümsüzlüğe tabiidir. Yenilik kavramı yukarıda açıklanmıştır. Ancak, özgünlük kavramı için şunu diyebiliriz ki, bir tüketici, fiyatı, işlevi fonksiyonu aynı bile olsa, kişisel bir tercihten dolayı biri yerine ötekini tercih ediyorsa ve bunu bilinçli bir tüketici algısı ile yapıyorsa iki ürün arasındaki farklılıklar önem arz etmekte ve iki tasarımı farklı kılmaktadır. Yine aynı şekilde ortalama bir tüketici, tercihlerini belirlerken, eğer bir ürünü sırf şekil benzerliğinden dolayı aldanarak ötekine tercih edebilecek durumda ise bu benzerliğe değer atfedilir ve tasarımların benzer olduğu konusunda karine teşkil eder.
Yaygın olarak kullanılan harcı alem tasarımlar tasarım hukuku anlamında koruma görmemektedir. Zira bu tür tasarımlar o derece yaygın ve bilinmektedirler ki, belli bir kişinin bunlar üzerinde hak iddia etmesi ve başkasının kullanımını yasaklamasının mümkün olmaması gerekir.
(Mülga) EndTasKHK. m.6/1‟e göre “tasarımlar sadece küçük ayrıntılarda farklılık gösteriyorlarsa aynı kabul edilir”. İncelemelerde küçük ayrıntılardaki farklılıktan daha fazla bir farklılığın olup olmadığı araştırılır. AB Tasarım Tüzüğü m.25/2‟de “eğer iki tasarımın özellikleri sadece önemsiz detaylarda farklılaşıyorsa bunlar aynı kabul edilir” denilmektedir. İki metinde farklı tanımlar kullanılsa da, aynı anlam ifade edilmektedir.
Öğretide, “fikri mülkiyette taklit yasak, esinlenmek serbesttir” ilkesi benimsenmektedir. Ancak yenilik için tasarımın esası tasarımcının kendisi tarafından oluşturulmalıdır. Aynı senelerde üretilen tasarımlar o dönemin akımına uyacağından kaçınılmaz olarak birbirlerine benzerler. 2010 model aynı klasmanda arabalara ya da cep telefonlarına baktığımızda aralarındaki benzerliği kolayca görebiliriz. Belli bir şeyin çok farklı bir tasarımını yapıp, piyasaya sürüp tüketicinin beğenisini kazanmak oldukça risklidir. Tabii ki bunu başarabilen nadir markalar ve tasarımcılar vardır. Ancak tasarım öncekinden esinlense de, yeni sayılabilmesi için mutlaka tüketicinin dikkatini çekebilecek kendine özgü, belirgin bir özellik ihtiva etmeli ve bu özellikler küçük ayrıntılardan daha fazla bir farklılık içermelidir. Aksi takdirde bu tasarım tescil edilse bile sonradan yenilik vasfını haiz olmadığından hükümsüz kılınabilecektir. Yargıtay kararlarında da küçük ayrıntılardan daha fazla farklılık bulunan tasarımın yeni olduğu sonucuna varılmıştır. İki benzer tasarım arasındaki küçük farkların sonraki tasarımı yeni kılmayacağına dair
Yenilik incelemesi yapılırken tasarımın işlevselliğine ya da uygulandığı ürünlere bakılmaz. Değerlendirme yapılırken sadece tasarımın çizgi ve şekline değil aynı zamanda o tasarımın rengi, dokunuşu ve malzemesine de bakılır. Mesela, kırmızı plastik bir çaydanlık, şekli ve boyutu aynı olan kırmızı çömlek bir çaydanlıkla aynı kabul edilmeyebilir ya da turuncu bir deri futbol topu, aynı boyutta olan beyaz lake deri bir futbol topundan farklı olarak kabul edilebilir.
Bir tasarımın benzerlerinin sayısı ne kadar fazla ise, bu tasarımın benzerleri ile ortak özelliklerinin benzeşme olasılığı da o kadar yüksektir ve bu tasarımın koruma alanını daraltıcı bir etkidir. Korumanın alanı daraldıkça, küçük farklılıkların da önemi artar.
Tasarımın hükümsüzlüğü için belirgin farklar aramak yerine, bilgilenmiş kullanıcının iki tasarımın benzer olup olmadığını dikkatli bir incelemeden sonra algılayabilmesi yeterli olmalıdır. Çünkü bazen bir tasarımda çok küçük farklılıklar bile kullanıcı açısından önemli bir değişiklik olarak algılanabilir. (Kadir Has Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Hukuk Anabilim Dalı Özel Hukuk Bilim Dalı Tasarımların Hükümsüzlüğü Yüksek Lisans Tezi Filiz Özdiler, sayfa 20-22)
SONUÇ OLARAK
Ülkemizde incelemesiz tescil esasına dayanan tasarım tescillerinde itirazların mahkeme aşamasında yapılması ve hükümsüzlük davalarının marka sicilinde olduğu gibi ortalama bir tüketici nezdinde değil, BİLİNÇLİ BİR TÜKETİCİ nezdinde yapılması sebebiyle kendine has bir dava yöntemi olduğu ortaya çıkmaktadır.
Özellikle küçük detayların tasarım tescilinde dikkate alınmaması hususu önemlidir. Yine tasarımlar arasındaki teknik zorunluluktan kaynaklanan benzetme, benzetmenin derecesi ve tasarıma yenilik katıp katmadığı ve bu benzetme ve yenilik hususunun iltibasa yol açıp açmadığı hususu da dava sürecinde özellikle bilirkişi incelemesinde dikkate alınacak hususlardır.
Tasarım tecavüzü iddiası ciddi ekonomik kayıplara yol açtığı için ve karşı davalar da oldukça teknik bir incelemeyi gerektirdiği için bu konuda sınai mülkiyet hakları konusunda uzman bir avukat ile süreci yönetmek hak kayıplarının ve maddi kayıpların önüne geçecektir.
CENGİZ SERTTAŞ
Avukat Arabulucu
Patent ve Marka Vekili
Adli Muhasebe Bilim Uzmanı (MBA)