Sahte sigortalılığın tesbiti için eksik inceleme bozma sebebidir

T.C.
Yargıtay
Hukuk Genel Kurulu
E: 2015/1327 K: 2019/152 K.T.: 14.02.2019

Taraflar arasındaki “hizmet tespiti ile Kurum işleminin iptali” davasından dolayı yapılan
yargılama sonunda Trabzon 1. İş Mahkemesince davanın reddine dair verilen 15.03.2012
tarihli ve 2011/293 E.-2012/236 K. sayılı kararın temyizen incelenmesi davacı vekili
tarafından istenilmesi üzerine Yargıtay 21. Hukuk Dairesinin 26.12.2013 tarihli ve
2012/14925 E.-2013/25022 K. sayılı kararı ile;

“… 1- Dosyadaki yazılara, toplanan delillere, hükmün dayandığı gerektirici nedenlere göre
davacının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazlarının reddine,
2- Dava; davacının 01.07.2007 – 30.04.2009 tarihleri arasında davalı işverene ait iş yerinde
geçen, ancak Kurum tarafından fiili çalışma olmadığı gerekçesi ile iptal edilen çalışmalarını
iptal eden Kurum işleminin iptali ile davacının belirtilen tarihler arasında davalı işyerinde
çalıştığının tespiti istemine ilişkindir.
Mahkemece, davanın reddine karar verilmiş ise de bu sonuca eksik araştırma ve inceleme ile
gidilmiştir.
506 Sayılı Sosyal Sigortalar Yasa’sının 2 ve 6. maddelerinde açıkça belirlendiği üzere,
sigortalılığın oluşumu yönünden çalışma olgusunun varlığı zorunludur. Eylemli veya gerçek
biçimde çalışmanın varlığı saptanmadıkça, hizmet akdine dayanılarak dahi sigortalılıktan söz
edilemez. Yöntemince düzenlenip süresi içerisinde Kuruma verilen işe giriş bildirgesi ile diğer
belgeler fiili çalışmanın varlığının ortaya konulması açısından tek başına yeterli kabul
edilemez. 506 sayılı Yasa’nın 79/10. ve 5510 sayılı Yasa’nın 86/9. maddeleri bu tip hizmet
tespiti davaları için özel bir ispat yöntemi öngörmemiş ise de, davanın niteliği gereği kamu
düzenini ilgilendirdiği ve bu nedenle özel bir duyarlılık ve özenle yürütülmesi gerektiği
Yargıtay’ın ve giderek Dairemizin yerleşmiş içtihadı gereğidir.
Somut olayda; davacının 17.10.2005 – 30.06.2007 tarihleri arasında kesintili şekilde 506 sayılı
Kanun kapsamında sigortalı çalışmasının olduğu, 01.07.2007 – 30.04.2009 tarihleri arasında
davacı adına 1044668 sicil numaralı davalı işyerinden çalışmanın bildirildiği, ancak Kurum
kontrol memurları tarafından davalı işyerinin kayıtları üzerinde yapılan inceleme sonucunda
düzenlenen 25.08.2010 tarihli raporda; davacının davalı işyerindeki çalışmalarının fiili çalışma
olmadığı belirtilerek, davacının 01.07.2007 – 30.04.2009 tarihleri arasında 1044668 sicil
numaralı davalı işyerinden bildirilen çalışmalarının iptal edildiği, davalı işyerinde çalıştığı
anlaşılan ve çalışmaları iptal edilmeyen bir kısım tanıkların, idari soruşturmadaki beyanları ile
çelişecek şekilde davacının dışarından et temin etmek suretiyle çalışmasını doğruladıkları
görülmüştür.
Yapılacak iş; belediye, vergi dairesi, ticaret odası ve bağlı olduğu odadan davalı işyerinin
hangi tarihler arasında faaliyette bulunduğunu kapsamlı şekilde araştırmak, ihtilaflı dönemde
belirtilen yerlerden, davalı işyeri tarafından yapılan işlemleri sormak ve davalı işyeri
tarafından verilen bildirgeleri getirtmek, davacının davalı işyerine dışarından et temin etmek
şeklinde çalıştığı şeklindeki iddiası ile ilgili olarak, davacının davalı işverene nerelerden et
temin ettiğini araştırmak ve buna dair fatura, irsaliye ve diğer belgeleri getirtmek, bu
belgelerde davacının imzası olup olmadığını araştırmak, davalı işyerine ait defter, fatura ve
irsaliye gibi belgeleri getirtmek, davacının bu belgelerde imzası olup olmadığını araştırmak,
kolluk aracılığı ile davalı işyerine komşu olan işyerlerinden davacının çalışmasının gerçek ve
fiili çalışma olup olmadığı şeklinde araştırma yapmak, 25.08.2010 tarihli müfettiş raporunda
adı geçen ve çalışmaları iptal edilmeyen kişilerden tanık olarak beyanı alınmayan kişiler ile
Sosyal Güvenlik Kurumu, zabıta, maliye, meslek odası aracılığı ve muhtarlık marifetiyle
işyerine o tarihte komşu olan diğer işyerlerinde uyuşmazlık konusu dönemde çalıştığı tespit
edilen kayıtlı komşu işyeri çalışanları; yoksa işyeri sahipleri araştırılıp tespit edilerek davacının
çalışmanın niteliği ile gerçek bir çalışma olup olmadığı yönünde yöntemince beyanlarını
almak ve gerçek çalışma olgusunu somut ve inandırıcı bilgilere dayalı şekilde ortaya
koyduktan sonra eğer çalışma varsa çalışmanın tam zamanlı mı yoksa kısmi zamanlı mı
olduğunu araştırmak ve sonucuna göre karar vermekten ibarettir.
Mahkemece, bu maddi ve hukuki olgular gözönünde tutulmaksızın eksik inceleme ve
araştırma ile yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O halde, davacının bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm
bozulmalıdır….”
gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda
mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan
ve dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, hizmet tespiti ile Kurum işleminin iptali istemine ilişkindir.
Davacı vekili, davalı Horon Et ve Gıda Mad. San. Hayv. Tic. Ltd. Şti. (Şirket/iş yeri) iş yerinde
yapılan denetimlerde bazı işçilerin fiili olarak çalışmadığı iddiası ile müvekkilinin fiilen çalıştığı
01.07.2007-30.04.2009 tarihleri arası günlerin iptal edilmesi sonucu emekli aylığının
kesilmesi üzerine mağdur edildiğini, müvekkilinin davalı iş yerinde sürekli çalışıp emekli
olduktan bir yıl sonra yapılan denetimin geçmişe mal edilerek fiili çalışmasının gerçek
olmadığının belirtilmesinin doğru olmadığını ileri sürerek, davalı iş yerinde 01.07.2007-
30.04.2009 tarihleri arasında geçen hizmetlerinin tespiti ile aksi yöndeki Kurum işleminin
iptaline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

Davalı şirket yetkilisi, davacının şirkette dışarıda mal alımında çalıştığını ancak tarihlerini
hatırlayamadığını belirtmiştir.

Davalı … (SGK/Kurum) vekili, Kurum müfettişleri tarafından iş yerinde yapılan denetimlerde
davacının ve bazı işçilerin fiilen çalışmadığının tespit edildiğini, bu tespit sonucu davacının
çalışmalarının iptal edilerek emekli aylıklarının kesildiğini, müvekkil Kurum tarafından yapılan
25.08.2010 tarihli ve 103 sayılı ayrıntılı tahkikatta iş yerine ait defter kayıtlarının incelendiğini
ve ifadelerine başvurulan kişilerin beyanlarından davacı ve diğer birkaç işçinin Kuruma sahte
sigortalılık bildiriminin yapıldığının anlaşılması nedeniyle Kurum işleminin hukuka uygun
olduğunu savunarak davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, tüm dosya kapsamı ile yapılan işin niteliği ve bu işte çalışmış olarak gösterilen
kişi sayısı birlikte değerlendirildiğinde, bildirilen çalışmaların işverene bağımlı olarak sürekli
ve fiili çalışma olmadığı kanaatine varılmakla Kurum işlemi yerinde görüldüğünden davanın
reddine karar verilmiştir.
Hükmün davacı vekili tarafından temyizi üzerine karar Özel Dairece, yukarıda başlık
bölümünde açıklanan nedenlerle bozulmuştur.
Mahkemece, önceki gerekçe genişletilmek suretiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; hizmet tespiti ile Kurum
işleminin iptali istemli eldeki davada, davacının davalı iş yerinde 01.07.2007-30.04.2009
tarihleri arasında fiilen çalışıp çalışmadığına ilişkin mahkemece yapılan araştırmanın yeterli
olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
01.10.2008 tarihinde yürürlüğe giren 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası
Kanunu’nun (5510 sayılı Kanun) Geçici 7/1’inci maddesinde, “Bu Kanunun yürürlük tarihine
kadar 17/07/1964 tarihli ve 506 sayılı, 02/09/1971 tarihli ve 1479 sayılı, 17/10/1983 tarihli ve
2925 sayılı, bu Kanunla mülga 17/10/1983 tarihli ve 2926 sayılı, 08/06/1949 tarihli ve 5434
sayılı Kanunlar ile 17/07/1964 tarihli ve 506 sayılı Kanun’un Geçici 20’nci maddesine göre
sandıklara tabi sigortalılık başlangıçları ile hizmet süreleri, fiili hizmet süresi zammı, itibari
hizmet süreleri, borçlandırılan ve ihya edilen süreler ve sigortalılık süreleri tabi oldukları
Kanun hükümlerine göre değerlendirilirler.” düzenlemesinin yer alması ve genel olarak
kanunların geriye yürümemesi (geçmişe etkili olmaması) kuralı karşısında, davanın yasal
dayanağının mülga 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu (506 sayılı Kanun) ve anılan Kanun’un
79’uncu maddesi ile 5510 sayılı Kanun’un 86’ncı maddesi olduğu kabul edilmelidir.
5510 sayılı Kanun’un Geçici 7’nci maddesi uyarınca, uygulama yeri bulan 506 sayılı Kanunun
2’nci ve 6’ncı maddelerinde öngörülen koşulların oluşmasıyla birlikte çalıştırılanlar,
kendiliğinden sigortalı sayılırlar. Ancak, bu kimselerin ayrıca aynı Kanun’un 3’üncü
maddesinde sayılan istisnalara girmemesi gerekir. Çalıştırılanların, başka hiçbir işleme gerek
kalmaksızın sigortalı niteliğini kazanmaları 506 sayılı Kanun’un 6’ncı maddesinin birinci
fıkrasında yer alan açık hüküm gereğidir.

Ne var ki, sigortalıların bazı haklardan yararlanmaları öncelikle Kuruma bildirilmeleri, belirli
süre prim ödemiş olmaları ve kanunun gerektirdiği bilgilerin açık bir şekilde bilinmesi
koşullarına bağlıdır. Anılan bilgi ve belgelerin Kuruma ulaştırılmaması veya eksik ulaştırılması
hâlinde ise bildirimsiz (kaçak) çalıştırma olgusu ortaya çıkacaktır. Bu durum, prim ve gelir
vergisi ödememek için işverenlerce sıklıkla başvurulan bir yol olup, ülkenin gerçeklerinden
biridir. İşte bu noktada, işçinin bir takım yasal haklardan yararlanabilmesi için sigortalı
hizmetinin tespitini istemesi gereği ortaya çıkmaktadır.
Hizmet tespiti davası 506 sayılı Kanun’un 79/10’uncu maddesinde, 01.10.2008 tarihinden
sonraki dönemler yönünden ise 5510 sayılı Kanun’un 86’ncı maddesinde düzenlenmektedir.
Somut olayda uygulanması gereken mülga 506 sayılı Kanun’un 79’uncu maddesinde,
“Yönetmelikle tespit edilen belgeleri işveren tarafından verilmeyen veya çalıştıkları kurumca
tespit edilmeyen sigortalıların hizmetlerinin geçtiği yılın sonundan başlayarak 5 yıl içerisinde
mahkemeye başvurarak hizmet tespiti isteyebilecekleri”; 01.10.2008 tarihinden sonraki
dönemler yönünden ise 5510 sayılı Kanun’un 86’ıncı maddesinde, “Aylık prim ve hizmet
belgesi veya muhtasar ve prim hizmet beyannamesi işveren tarafından verilmeyen veya
çalıştıkları Kurumca tespit edilemeyen sigortalılar, çalıştıklarını hizmetlerinin geçtiği yılın
sonundan başlayarak beş yıl içerisinde iş mahkemesine başvurarak, alacakları ilâm ile
ispatlayabilirlerse, bunların mahkeme kararında belirtilen aylık kazanç toplamları ile prim
ödeme gün sayıları dikkate alınır.” şekline düzenlenmiştir.
Sigortalı tarafından açılan hizmet tespiti davasında her türlü delille kanıtlanabilen çalışma
olgusunun usulünce belirlenmesinden sonra, bu çalışmanın sigortalı çalışma olup olmadığı;
ardından çalışılan zaman üzerinde durulmalıdır.
Sosyal güvenlik hukukunun hem kamu hukuku, hem de özel hukuk alanında kalan özellikleri
dikkate alındığında, özellikle hizmet tespiti davalarında kendiliğinden araştırma ilkesinin ağır
bastığı görülür. Gerçekten hizmet tespiti davaları, taraflarca hazırlama ilkesi kapsamı dışında
olup, kendiliğinden araştırma ilkesi söz konusudur.
Sigortalılık başlangıç tarihi ve hizmet tespitine yönelik davaların kamu düzenini ilgilendirdiği
ve bu nedenle özel bir duyarlılık ve özenle yürütülmesi Yargıtay’ın yerleşmiş içtihadı gereği
olduğundan, kamu düzenini ilgilendiren hizmet tespiti davalarında, hâkimin özel bir duyarlılık
göstererek delilleri kendiliğinden toplaması ve sonucuna göre karar vermesi gerekir.
Kendiliğinden araştırma ilkesinin uygulandığı bu davalarda ispat yükü, bir tarafa yüklenemez.
Öte yandan, hizmet tespiti davalarının amacı, hizmetlerin karşılığı olan sosyal güvenlik
haklarının korunması olduğundan, tespiti istenen dönemde kişinin sigortalı niteliği taşıyıp
taşımadığı ile yapılan işin kanun kapsamına girip girmediği araştırılmalıdır. Çalışma iddiasının
gerçeğe uygunluğu ancak bu koşullar varsa inceleme konusu yapılabilecektir.
Çalışma olgusu her türlü delille ispatlanabileceğinden bu davalarda iş yerinde tutulması
gerekli dosyalar ile Kurumdaki belge ve kanıtlardan yararlanılmalı, ücret bordroları
getirtilmeli, müfettiş raporları olup olmadığı araştırılmalı, mümkün oldukça tespiti istenen
dönemde iş yerinin yönetici ve görevlileri, iş yerinde çalışan öteki kişiler ile o iş yerine komşu
ve yakın iş yerlerinde, tarafları veya iş yerini bilen veya bilebilecek durumda olanlar zabıta
marifetiyle araştırılarak saptanmalı, sigortalının hangi işte hangi süre ile çalıştığı, çalışmanın
konusu, sürekli, kesintili, mevsimlik mi olduğu, başlangıç ve bitiş tarihleri ve alınan ücret
konularında beyanları alınarak; tanıkların sözleri değerlendirilirken bunların inandırıcılığı
üzerinde durulmalı, verdikleri bilgilere nasıl vakıf oldukları, işveren ve işçiyle, iş yeriyle
ilişkileri, bazen uzun yılları kapsayan bilgilerin insan hafızasında yıllarca eksiksiz nasıl
taşınabileceği düşünülmeli, beyanları diğer yan delillerle desteklenmelidir.
Bu amaçla, tanıkların, hizmet tespiti istenen tarihte, iş yeri veya komşu iş yeri sigortalısı ya da
işvereni olup olmadıkları araştırılmalı, davalı Kurumdan, bu kişilerin belirtilen tarihte
sigortalılık bildirimlerinin hangi iş yerinden yapılmış olduğu da sorularak, elde edilen bilgilerin
ifadelerde belirtilen olgularla örtüşüp örtüşmediği de irdelenmeli, iş yerinin kapsam, kapasite
ve niteliği ile bu beyanlar kontrol edilmelidir.
Diğer taraftan bu davalarda işverenin çalışma olgusunu kabulünün ya da reddinin tek başına
hukuki bir sonuç doğurmayacağı da göz önünde tutulmalıdır.
Nitekim açıklanan hususlar Hukuk Genel Kurulunun 15.09.1999 tarihli ve 1999/21-510 E.-
1999/527 K.; 30.06.1999 tarihli ve 1999/21-549 E.-1999/555 K.; 03.11.2004 tarihli ve
2004/21-480 E.-2004/579 K.; 25.02.2009 tarihli ve 2009/10-41 E.-2009/93 K.; 24.06.2009
tarihli ve 2009/21-249 E.-2009/291 K; 27.01.2010 tarihli ve 2009/10-578 E.-2010/37 K.;
07.04.2012 tarihli ve 2012/21-137 E.-2012/433 K.; 12.06.2013 tarihli ve 2012/10-1635 E.-
2013/823 K. ve 25.09.2013 gün ve 2013/21-182 E.-2013/2013/1401 K. sayılı kararlarında da
benimsenmiş ve aynı ilkelere vurgu yapılmıştır.

Yine belirtelim ki, 1982 Anayasasının 12’nci maddesinde herkesin kişiliğine bağlı
dokunulamaz, devredilemez, vazgeçilemez temel hak ve hürriyetlere sahip olduğu, 60’ıncı
maddede ise herkesin sosyal güvenlik hakkına sahip olduğu hükmüne yer verilmiştir. Bu iki
hüküm birlikte değerlendirilecek olursa, sosyal güvenlik hakkının kişiye sıkı sıkıya bağlı
dokunulamaz ve feragat edilmez bir hak olduğu sonucuna ulaşılır.
Yukarıdaki açıklamaların ışığında somut olayın değerlendirilmesine gelince; davacı vekili,
müvekkilinin 01.07.2007-30.04.2009 tarihleri arasında davalı iş yerinde geçen ancak fiili
çalışma olmadığı gerekçesiyle iptal edilen çalışmaları bakımından belirtilen tarihler
arasında davalı iş yerinde çalıştığının tespiti ile aksi yöndeki Kurum işleminin iptalini talep
ve dava etmiştir.

Mahkemece, davacının davalı işverene nereden et temin ettiği, var ise buna ilişkin fatura,
irsaliye ve diğer belgeleri olduğu takdirde bunları dosyaya sunmak veya bulunduğu yerleri
belirtmek suretiyle teminini sağlamak, fiilen çalıştığı iddiası bakımından ispat yükü altında
olduğu, dava konusu iş yerinin köfte imalatı mahiyetinde olduğu, sigorta kontrol memurları
tarafından mahallinde inceleme yapılmak suretiyle kimi zaman 44 kişiye varan sigorta
bildirimlerinin gerçeği yansıtmadığı, çalışan sayısının dönem dönem en çok 3-5 kişi arasında
kaldığının tespit edildiği, ayrıca iş yerine et tedariki diye bir iş ve mesleğin bulunmadığı,
ekonomik getirisi belirli üretim ile sınırlı bir işletmenin dışardan et almak için ayrıca işçi
çalıştırmasının bilinen piyasa koşullarına göre olağan bir durum olmadığı, bölgesel bazda bu
şekilde çalışan imalathanelerin eti piyasadan kendileri aldıkları, istisnaen komisyoncu (aracı)
kullandıkları bunların da et alan ve satandan belli bir oranda komisyon aldığı, bu tip
çalışmanın da hizmet akdine dayalı olmadığı, fiili çalışmanın olmadığına dair sigorta
müfettişlerince yapılan tespitin yerinde olduğu, aksinin başkaca delillerle kanıtlanmadığı,
tanık beyanlarında fiilen çalışmanın varlığına dair kesin ve somut bir beyan bulunmadığı, et
tedariki için 20-30 hatta 40 işçiye varacak miktarda işçi çalıştırmanın ekonomik koşullarına
uygun olmadığı gereksiyle davanın reddine ilişkin önceki kararda direnilmiştir.
Ne var ki, sosyal güvenlik hakkının anayasa ile güvence altına alınan temel bir insan hakkı
olması yanında, sigortalı olma hak ve yükümünden kaçınılamayacağına ve
vazgeçilemeyeceğine ilişkin Kanun hükümleri karşısında, üstelik Mahkemenin bu tür
davaların kamu düzenine ilişkin olmasından ötürü resen araştırma ve delil toplama
yükümlülüğü altında olduğu dikkate alındığında, dosya kapsamından, davacının
01.07.2007-30.04.2009 tarihleri arasında davalı iş yerinden çalışmasının bildirildiği, ancak
Kurum kontrol memurları tarafından davalı iş yerinin kayıtları üzerinde yapılan inceleme
sonucunda düzenlenen 25.08.2010 tarihli raporda, davacının davalı iş yerindeki
çalışmalarının fiili çalışma olmadığı belirtilerek, davacının 01.07.2007-30.04.2009 tarihleri
arasında davalı iş yerinden bildirilen çalışmalarının iptal edildiği, davalı iş yerinde çalıştığı
anlaşılan ve çalışmaları iptal edilmeyen bir kısım tanıkların, idari soruşturmadaki beyanları
ile çelişecek şekilde davacının dışarıdan et temin etmek suretiyle çalışmasını doğruladıkları
görülmüştür.


Şu hâlde öncelikle belediye, vergi dairesi, ticaret odası ve bağlı olduğu odadan davalı iş
yerinin hangi tarihler arasında faaliyette bulunduğu kapsamlı şekilde araştırılıp, ihtilaflı
dönemde belirtilen yerlerden, davalı iş yeri tarafından yapılan işlemler sorulup, davalı iş yeri
tarafından verilen bildirgelerin getirtilmesi gerekmektedir.
Ayrıca davacının davalı iş yerine dışarıdan et temin etmek şeklinde çalıştığı iddiası ile ilgili
olarak, davacının davalı işverene nerelerden et temin ettiğini araştırmak ve buna dair fatura,
irsaliye ve diğer belgeleri getirtmek, bu belgelerde davacının imzası olup olmadığını
araştırmak, davalı iş yerine ait defter, fatura ve irsaliye gibi belgeleri getirtmek, davacının bu
belgelerde imzası olup olmadığını araştırmak yanında kolluk aracılığı ile davalı iş yerine
komşu olan iş yerlerinden davacının çalışmasının gerçek ve fiili çalışma olup olmadığı
yönünde araştırma yapmak, 25.08.2010 tarihli müfettiş raporunda adı geçen ve çalışmaları
iptal edilmeyen kişilerden tanık olarak beyanı alınmayan kişiler ile SGK, zabıta, maliye,
meslek odası aracılığı ve muhtarlık marifetiyle iş yerine o tarihte komşu olan diğer iş
yerlerinde uyuşmazlık konusu dönemde çalıştığı tespit edilen kayıtlı komşu iş yeri çalışanları,
yoksa iş yeri sahipleri araştırılıp tespit edilerek davacının çalışmasının niteliği ile gerçek bir
çalışma olup olmadığı yönünde yöntemince beyanlarını almak ve gerçek çalışma olgusunu
somut ve inandırıcı bilgilere dayalı şekilde ortaya koyduktan sonra eğer çalışma varsa
çalışmanın tam zamanlı mı yoksa kısmi zamanlı mı olduğunu araştırmak ve sonucuna göre
karar vermekten ibaret olduğuna işaret eden Özel Daire bozma kararı yerindedir.
Hâl böyle olunca direnme kararı, Özel Daire bozma kararında belirtilen nedenlerle
bozulmalıdır.


S O N U Ç: Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire
bozma kararında belirtilen nedenlerle 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun Geçici
3’üncü maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri
Kanunu’nun 429’uncu maddesi gereğince BOZULMASINA, istek hâlinde temyiz peşin
harcının yatırana geri verilmesine, karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere
14.02.2019 tarihinde oy birliği ile kesin olarak karar verildi.


 
Avukat Cengiz SERTTAŞ
Arena Yazılım

Yol Tarifi